11 Nisan 2016 Pazartesi

İki




Fotoğraflı yazı yazmayalı ne çok olmuş, bugün bunu çekerken fark ettim. Bugün burada, bu cam kenarında otururken; sorgularken hayatı, dışarıda usul usul bir yağmur... Kimseler yoktu bizden başka, normalde oturacak masa bulamazsın. Güldük buna, Selin'in gözleri doluyordu ara ara... Ama buna iyi güldük işte.

Ben, olmayan merhemimi Selin'in başına süremiyordum. Al birini vur ötekine durumuydu bizimkisi. Onun gözleri doldukça da elimden bir şey gelmedi. Teselli edemiyorum zaten ben kimseyi, sevmiyorum tesellileri. Sahici gelmiyor. Dinledim çoğu zaman, bazen dayanamadım kendimden örnekler verdim sanki herkes aynı olmak zorundaymış gibi. Yalnız değilsin minvalinde zırvalıklardan öteye geçemedi bunlar. Oysa yalnızdık işte ikimiz de. O salonda, hayatta ve daha birçok şeyde...

Bir ara umuttan bahsettik, sürekli burada umuttan bahseden ben, o an fark ettim hiç umudumun olmadığını. Kendimi kandırıyormuşum. Senin için umutluyum ben dedim, güzel şeyler olacak. Laf olsun diye değil, gerçekten inanıyordum buna. Benim için, mayıs gibi bitecekti her şey. Sonrası: "Rüzgar bizi götürecek."

Alınıyorum sanıyorsun, güceniyorum... Değil ama işte. Bu geldiğim noktaya geç de olsa gelmiş olmak güzel. İlk defa umutsuzca da olsa olmam gereken yerde duruyorum. Doğru yerde... Bu sefer de çok geç kaldık. (Gülümsüyor)

Zamanı geri alıp bazı şeyleri düzeltmek ister miydin deyince insanlar, cevabım hep "Hayır kesinlikle!" oluyordu. Artık diyemiyorum. Düzeltmek istediğim şeyler var. Bir şeyi değiştirmeyecek bu istek belki ama yine de sevdim işte. 


Üç tane kitap aldım bugün. 
Bir de kuşları, denizi ve yavaşça geçen bir vapuru...












2 yorum:

Selin dedi ki...

Arkadaki vapuru yeni fark ettim desem...

e.t. dedi ki...

Son cümleni çok sevdim...eline,düşüncene sağlık.