11 Mayıs 2010 Salı

Cadde Boyu

Sıcaktı, uyumuş kalmışım otobüste. O parmağımdaki yeşil kurt vakasından sonra. Çığlık benzeri sesimle etrafteki gözleri üzerime çekmemden de hemen sonra. Kurdu elimden fırlatıp, acaba ayağımın oralarda bir yerlerde mi korkusunun ortalarında da olabilir. Trafik vardı. En son iş çıkışından herhalde diye düşündüğümü hatırlıyorum.

Demirtepe'ye gelince aniden uyandım ve dibimde dikilen kişinin şaşırtıcı bakışlarını geride bırakıp otobüsten indim. Muhtemelen benim uyuma numarası yaptığımı düşünüyordu. Birkaç adım sonra onu unuttum. Ego kartıma bakıp "75 yapma" ihtimalimi gözden geçirdim. Daha vaktim vardı. Oysa asırlardır uyuduğumu düşünüyor olabilirdim.

Metro hemen geldi, beni bekletmedi. Sonra, tam ben en tenha kapının önündeyken durdu. Yalnız ben girdim kapıdan ve kimse de ite kalka çıkmaya kalkışmadı. İçimdeki bir yerin kapısı açılıp "şanslı bir güne benziyor" dedi. Ama ona arkamı döndüm. Acelem vardı. Egomu çıkarıp baktım, 75 yerli yerinde duruyordu. 1.10 lirayla üçüncü taşıta binmeme onbeş dakika vardı. Durağa gittiğimde boş bir otobüsün beni beklediğini gördüm. İçimdeki o ses, kafasını çıkarıp "ben sana demiştim, şanslı gün" dedi yine. " Hıhı dedim. Dalga geçtim onunla.

Durakta inince bir oh çektim. Otobüs başka bir şehirdeymiş gibi geldi. Dışarısı pek serindi. Kuğulu parkın önünden geçerken iki yıl evvel çekindiğimiz o fotograf geldi aklıma. Benim o fotograftaki hüzünle karışık mutlu bakışım... Ve yağan yağmurun fotografta hiçbir iz bırakmaması. Düşünceleri üzerimden çıkarmaya çalışıp yürümeye başladım. Anlatmak, hatırlamak istemiyordum ama napabilirdim. Özdeşleşen şeyleri ayırmak zordu ve ben onları öyle kabullenmeliydim.

Yağmurlu günden sonra bir daha oraya adımımı atmamıştım. Bazen Akün Sahnesi'ne düşse de yolum, orayı aklıma dahi getirmemeye çalışıyordum. Oysa hiç anısı yoktu; ama canımı yakması kaçınılmaz olabiliyordu bazı vakitler. Şu yazdıklarımı düşündüm yolun yarısında. Düşünmemeye çalışmayı düşünürken düşünmüş de oldum. Olsun, üzülmedim. Yalnız, aradan yılların geçmesi canımı yaktı azıcık. O kadar.

Yürüdüm ama... Çok yürüdüm. Yağmurlu güne nazaran baya kişi vardı caddede. Kulağımda da müzik olsa dedim ama meğer çalıyormuş: Vega-Ankara. Başka bir şarkı da olmazdı zaten değil mi? Neyse Vega söyledi ben söyledim. Ben yürüdüm, Vega yoruldu. Sonra ikimiz de durduk. Bir adam akordiyon çalıyordu duvar kenarında. Ben de oturup dinledim biraz. Eskilerden bir şeyler çalıyordu, nostaljik... Sonra ben kalktım. Ayakkabıma taş girmişti, onu çıkardım. Kalkmışken gideyim dedim. Yeterdi bu kadar düşünce, yalnızlık, akordiyon. Hayat beni bekliyordu, yetişmem gereken bir oyun vardı. Vakit dardı.
Behçet diyor ya;

Gizli bahçenizde
açan çiçekler vardı
Gecelerde ve yalnız
Vermeye az buldunuz
Yahut vakit olmadı.

1 yorum:

beenmaya dedi ki...

sevgileri, onu, bunu, şunu değil kendimizi bırakıyoruz yarınlara ama hala farkında değiliz ne yazık ki...