20 Temmuz 2010 Salı

Gidelim Yalansız Bir Yere



Ezginin Günlüğü ile tanışıklığımız lise yıllarımdadır. Bizim sınıfta Ezgi diye bir kız vardı, yatakhanede onun odasında görmüştüm kaseti. İtiraf ediyorum "Ezgi" isimlerinin bir tesadüf olamayacağını düşünmüştüm. Komik ve rezildim, peki. Hem o garip insanlar dinlerdi o zamanlar, Ezginin Günlüğü de onlardan biriydi işte. Ben öyle sanıvermiştim. Komiktim dedim ya...

"Geçmiş zaman" kullandım ama hala komik olabiliyorum.

Neyse üniversiteye kadar hiç dinlemedim. Denemeyi bile düşünmedim. Rock dinlerdim ya ben... Sonra üniversite şenliklerinde Feridun Düzağaç'tan hemen önce çıkmasıyla dinleyebilme şerefine nail oldum. Meğer, evvelden dinlemişim de haberim yokmuş. Komiğim değil mi? Demiştim baştan. Neyse bir mayıs akşamıydı o gün ve o akşam biraz da onların sayesinde çok güzeldi. Şimdi elimde son albümleri var, yalnız o var nedense... Sanırım diğerlerine geç kaldığım için el atmadım, atmak istemedim. O son albümü dinlediğim zaman sanki bir başka yaşamın kapıları açılıyor, ne tuhaf. "Sigaramın dumanına sarsam saklasam seni" gibi değil. Öyle bilindik değil, öyle eskimiş değil.

Kadıköy var mesela o albümde. Dinlerken yalnız üç kez gittiğim Kadıköy'de buluyorum kendimi. İki katlı bir evin geniş bir balkonunu hayal ediyorum, önündeyim şimdi. Evin bahçesi yemyeşil, sarmaşıklar, asma dalları ve birkaç gül... Bahçenin bir kenarında bir masa, üç beş sandalye. Yerler olabildiğince ıslak, çiy düşmüş gibi... Bir adam durmuş balkondan dışarı bakıyor ve bu şarkıyı söylüyor. Vakit akşamı geçeli çok olmuş. Şarkının en alıcı noktası : "Zamanı durdurabilsem, ne sen kalsan ne ben gitsem"

Sıradan gidersek Kopan Bağ durdurur bizi. Şimdi; dar sokaklardayız, at arabalarının geçtiği bir dönem. Bir kız iğne oyası yapıyor cam kenarında, elinde bembeyaz bir tülbent. Tam şarkının "Ummandı sevgi bizde, kaybolduk o denizde, umut yok sevgimizde, ne sen ağla ne de ben" kısmında iğneyi parmağına batırıyor...

Eski Günlerimiz de pek şahanedir ama anlatmak için dinlemek gerek. Ki benim buna gücüm yok şimdi.

Aşk Güzel'e gelelim şimdi. Aslında ben tam bu şarkıyı dinliyordum, bir şeyler yazmak istedim sonra yazıyı unutup Ezginin Günlüğü'nü anlatmaya başladım. Aşk acı bir şey diye öğretildi sanki bize, sanki hep acı bizim kitaplarımız, hep acıyla dolu şarkılarımız. Oysa bu şarkıdaki gibi aşk güzel değil mi? Ne diyor: Aşk güzel, ne kadar güzel yandı bütün ışıklar...

Gün Usulca var bir de. Oktay Rıfat Horozcu'nun bir şiiriymiş bu şarkının sözleri. Ben albümü ilk dinlediğimde ilk bu şarkıyı sevdim. İyi hatırlıyorum, dolmuştaydım ve feci bir yağmur vardı. Ben dışarıyı izliyordum dalgınca , sonra şarkı başladı, dedi: "Camda yalnızlığı gördüm derinde" Gözlerim dolmuştu, dolmuştaydım, ağlayamamıştım.

Aşk İki Kişiliktir, bir Ataol Behramoğlu şiiri şarkıya ev sahipliği yapmış: "Ölümdür yaşanan tek başına, aşk iki kişiliktir" demem yeterli sanıyorum.

Gelelim son şarkımıza: Ver Elini
İnsana umut veren şarkılar vardır ya bu şarkı da onlardan işte. Hep gitmek isterim ya, gitmek isteriz ya, istersiniz ya... Bu şarkı da "gidelim" diyor ama bizimkisi gibi değil. Bizimki sanki zoraki bir gidiş, sıkıntılarımızla gidiyoruz biz. Ama bu şarkı umutla gidiyor ve nakaratı dinledikçe o " başka denizlere" gitmeyi çok, çok istiyorsunuz. Masmavi, umut dolu bir yere götürüyor şarkı, çok da güzel söylüyor:

ver elini güzelim gidelim buralardan
gidelim yalansız bir yere.

Sahi, bir gün gidelim oraya. Yalansız bir yere gidelim, olmaz mı?

1 yorum:

sviolin dedi ki...

ezginin gunlugu, benim de vazgecilmezlerimdendir. son albumu alinasi, defalarca defalarca dinlenilesi ...