24 Temmuz 2010 Cumartesi

Şimşek

"Rüyada olup olmadığını hâlâ bilmiyordu.Hançeresinin süzgecinden ince ince damlayan iplik gibi bir sesle sordu:

— Pervin... Sen misin?
— Benim... Müfid.
— Rüyada mıyız?
— Hayır. "

Duyguları birbirinden ayırmıyor Peyami Safa. Birbirinin zıddı şeyler aslında bir bütündür diyor. Nefretle aşk mesela, Müfid' in yaşadığı şey, bizim bildiğimiz aşktır.

Müfid' in yaşadığı şey dedim ama kim yaşadı böyle bir şeyi bilemiyorum. Kim Müfid gibi olabildi şu dünyada? O naif insan, o kendi halinde, kimseye zararı olmayan güzel insan... Cılız, hasta olmaya müsait bir bedenle incitmeye kıyamayacağınız insan... O bedenle en ağır yükü taşıyan biri... Kendinden umulmayacak kadar cesur, zeki bir o kadar da gururlu... Bir şeylere inanmak istiyor, tutunmak istiyor "yalan, değil mi?" demek istiyor; ses yok.

Peyami romanlarında gördüğümüz o doğu batı arasında kalmış, sevenin değerini bilememiş, aldatmaya müsait kız modeli Pervin'e tutulmuş Müfid. Kötü bir çevrenin iyisi diye çok sevmiş onu, evlenmiş. Dayısının arkadaşıymış Pervin. Dayısı, çapkın adamın tekiymiş aslında ya Pervin başkaymış. O, öyle sanmış...

Sonra söylentiler, Pervin'in eve geç gelişleri, dayısıyla münasebetler...Kuşku girmiş Müfid' in içine.Bunu sorup soruşturmayacak kadar da kaliteliymiş o.

Ama bu bilinmezlik, bu şüpheler, yiyip bitirmiş onu. Hastalanmış.

Sonra uzun bir bekleyiş...

Ve başında, ortasında, bitiminde "hasret"
Rüyalara kadar sokulan büyük bir duygu...

Bildik konuları olabiliyor Peyami Safa romanlarının. Ama o, romanın içini öyle özene bezene işliyor ki... Ve karakterleri öyle canlı ki, bilindik hikâye yalnız onların hikâyesi oluveriyor. Sonra, kitap elden düşmüyor, bitsin istenmiyor, gerçek dünyaya dönülmek istenmiyor, o oluyor, bu oluyor.

Yalnızız' ın Samim'inden sonra, bir diğer karakter daha yaşatıldı şimdi.

Müfid, aramıza hoş geldin.



(06/06/10 dan kalma bir yazı)

Hiç yorum yok: