4 Kasım 2010 Perşembe

Taşıyalım Abla? Olur Yeğen



Grip oldum. Zaten vücudum bir çuval yığını gibi geliyordu bugünlerde, iyice hımbıllaştım. Hamal gibi kendimi oradan oraya çekiyorum...

Kabus ve tuhaf rüyalar yapıştı yakama. O yorgunluğun üstüne insan uyumak, uyanınca gülümsemek ister ya efenim, yok, bize o hal hiç uğramayacakmış. Ya gözlerimde tuhaf bir bakışla uyanıyorum ya korkuyla... Bilmem, içimin kara bir kutuya dönüştüğünden bahsetmeye gerek var mı?

Geçenlerde çok büyük bir rock konserinde elden ele taşınıyordum, mühim bir zat-ı muhteremmişim sözde; ta ki o kişiyi görene kadar. Onu gördüğüm anda oldukça sıradan biri oluyorum. Kül kedisinin modernize hali gibi bir şey. Öyle bir kül kedisiyim ki, oradan çıkıp birkaç teyzeyle tarlaya gidiyoruz. Teyze bana kızının ayakkabı ve çoraplarının içine diktiği sebze ve çiçeklerini gösteriyor...

Bu rüyaların yan etkileri de oluyor olabilir ama yaşlanıyorum galiba. Bunuyorum! İzah edeyim...

Bugün evden çıkarken yine anahtarımı unuttum. Arkadaşım o saatte uyuyor diye ona anahtarı şuraya koyuver mesajımı sonraya erteledim ve staj okuluma gittim.

Neyse, öğle yemeğinden sonra öğretmenler odasında otururken bir öğretmen bana öğle yemeğinde ne olduğunu sordu. Köfte dedim, duraksadım, duraksadım, pirinç kelimesi bir türlü aklıma gelmedi! Sonra pirinç pilavı diyebildim. Sonra, çorba diyeceğim ama aklıma mercimek kelimesi gelmiyor! Olmuyor. Kadın, çorba? Dedi. Ben de evet dedim, çorba... Ama hala (nalet olası) mercimek kelimesini düşünüyordum.

Okuldan çıktık, bir yere uğradım. Görevliye birkaç gündür araştırdığım, çok aşina olduğum bir terimden bahsedeceğime; onun yerine bambaşka bir terim söylüyorum. Bunun öncesinde de sanki bu kelime o kelime değil diyorum, tereddüt var ama hatırlama yok. Neredeyse çok yanlış bir yönlendirmeye maruz kalacakken, görevli, şunu mu demek istediniz diyor ve kurtuluyorum. Utanç kaynağı olduğumu söylemeyeceğim, anladınız siz.

Bu kez eve gidiyorum artık. Yorgunum ve hafızam konusunda şüphelerim var. Hemen uyuyayım diye düşünüyorum. Kabuslardan korkuyorum... Ve sürpriz! O an aklıma anahtar için mesaj atmayı unuttuğum geliyor. Dışarda kaldım diyorum, aferin.

Anahtarı arkadaşımdan almak üzere durağa gidiyorum, bekliyorum, alıyorum nihayet ve kapının önündeyim. Bir adım atmışım evin içine, anahtara bakıyorum. Yok. Eve girdiğime göre bendeydi diyorum, dışarı çıkıp düşürdüm mü diye kolaçan ediyorum etrafı... Yok. Ceplerime bakıyorum yok.

Neyse diyorum.

Yürü A.nur, sen en iyisi mi git uyu. (zıbar! o kadar yani)

Uyuyorum.

Kabuslarla uyanıyorum.

Size harika(!) bir hayatın resmini çizebilecebiliğimi iddia edip, defolup gidiyorum.


.

1 yorum:

Azura dedi ki...

Günler süren bir uykuya dalmalısın. :) Geçmiş olsun..