18 Temmuz 2011 Pazartesi

Sevgili Mektup Arkadaşı

Bir şeyler yazasım var, o yüzden yine buradayım. Geceyazısı dergilerimi ortaya çıkarıp oturup bir akşamüstü sakinliğinde "Acılezzet" i okudum yeniden. Sonra "bir gün herkes kendisi olsun" deyip kapağı kapattım.

Öykülerdeki insanlara imrendim.

Niye öyle biri olamıyorum dedim.

Öyle, nasıl?

Öyle işte, anlatması zor.

Ama bir deneyeyim.

Nasıl desem, onların hayatında saydam bir perde var sanki. Dış dünyayı görüyorlar, anlatıyorlar; ama onları o dünyadan ayıran bir şeyler var. Dışardakiler onlara dokunamıyor, onları sarsamıyor. İstedikleri, perdenin içine dahil olurken istemedikleri dışarda bir yerde yer edinebiliyor. Onlardan fazlaca bahsetmiyorlar. Biri öykü insanlarına dönüp bir şey söylese -havadan, sudan bahsetse mesela- umursamadan, bir şey demeden yürüyüp gidebiliyorlar. Tuhaf ve aynı zamanda da çok normal.

Tam derinleşmişsin mesela, düşünürken daha evvel fark etmediğin bir şeyi bulmuşsun; sonra biri gelmiş "havadan sudan bahsetmiş", sen fark ettiğin şeyden bahsetmişsin "hadi çıkalım buradan, ne oturup düşünüyorsun?" demiş. Sonra ona kızmışsın, belki kızdığını belli etmişsin o da kapıyı çarpıp iyi be ne halin varsa gör, bir şey demedik dercesine gitmiş. Sonra sen kızgınlığınla kalmışsın, kafan az önceki halini -dinginliğini- yitirmiş... Yahut bir başka türlü olmuş; ee napıyorsun, geç otur demişsin. Yine az önceki ruh halinden eser yok. Yani işin özü, ben umursamadan yürüyüp gitsem bile o an o umursamama durumumu umursuyorum ve her şey eskisi gibi oluyor. Hatta belki daha kötü.

Havadan sudan bahsetmek dedim ama bunu küçümsediğim anlaşılmasın, onlardan da bahsedeceksin elbet. Ama bazen taşlar yerine oturmuyor. O anın içini onlarla doldurman yanlışmış gibi bir hissiyat noktası bulunuyor içinde. Havadan sudan bahsetmek kötüymüş, daha mühim şeyler varmış gibi düşünceler üşüşüyor. Böyle durumlarda da bolca susuyorum işte. Karşımdaki biriyle konuşamıyorsam bu onu çok önemsediğimden kaynaklanıyor- muş, dün düşünürken en mantıklı sonucun bu olduğu kanısına vardım..

Daldan dala atlıyorum ama bilsen, hepsi nasıl da bağlantılı...

Bu arada reddedilmelerin seni hırslandırması güzel şey. Yalnız, şimdiden umutsuzluğa kapılman kötü. Biraz umuttan bir şey çıkmaz. "Umut işkenceyi uzatır"* uzatmasına ya umutsuz da yaşanmaz. Bir parça mutluluk için bir yaşam boyu işkence çekiyoruz gibi de geliyor zaten bana... Yaşam böyle biraz. Diyeceğim umalım ki güzel şeyler olsun.

İlkbaharı da özledim.

Sırası mıydı şimdi?




*Nietzsche

Hiç yorum yok: