28 Ocak 2012 Cumartesi

Ankara, Mon Amour!


Hız sınırını aşmaya korkan bir otobüsün arka koltuklarından birindeydim. Başımı yaslamıştım cama; yadırganmadan akan, olağan akışa sürüklenmiş manzaranın ağır çekimindeydi gözlerim; aklım hayatın binbir türlü halinde, alelacele oynanan bir "komşuculuk"tu, bir o düşünceye, sonra başkasına, daha başkasına... Ağaçlar, evler, çocuklar düşünecelere karışıyor; sonra bir yumağın çamurda ilerleyişi gibi yeni izler, eskilerinin yerini hemencecik alıveriyordu. Ne düşündüğümü, neler düşündüğümü bile bilemiyordum. Yavaş ilerleyen otobüse de kızmıyordum artık. Her şeye geç kalmıştım biraz. İşte tam burada şu şarkı başladı.

Yeni bir sokağa girdi otobüsümüz (benim ve boşluğu dolduran gölgelerin), manzara akışından sıyrıldı sonra -o da yeni bir yol buldu kendine ve akışı anlamlı dizilere dönüştü- düşünceler bir komşuda karar kılıp yemeğe de kalmak istediler, alacalı kedinin kucağında huzur buldu çamurlu yumak... Cama isteksizce yasladığım başımı kaldırıp istekle izlemeye başladım yeni sokağımızı (her yer biraz bizim değil miydi sahi?) ve ağır gitsin istedim otobüsümüz. Sonra şu şarkı başladı.

Önce, adının Suna olduğunu sonradan öğreneceğim, bir kız geçti manzaradan. Ayağında rugan ayakkabılar, üzerinde kırmızı bir elbise, minicik elleri elbisenin ceplerinde... Ben nedense onun manzaramızda çok kalmasını istedim, uğraşsam görebilecekmişim gibi ellerimi cama yaslayıp başımı sola - en sola - çevirdim hatta. Olmadı. İnsan bazı şeylere istese de yetişemiyor. Bu çaldı işte bunu düşünürken. Sonra Emel çıktı sokağa, eşya yüklü bir kamyondan indirilmiş gibi biraz eğreti. Ömer acele adımlarla ardımızda kaldı ve bolca yeşil.

Biz ilerliyorduk durmadan. Madam Litvak duruyordu yol kenarında, eli boynundaydı ya da tek dizi incisinde... Camı açıp "Sinemaya mı?" diyecektim, yetişemedim. Geçiverdik...





İşte. Anlatayım istedim bu kez bir kitabı ve böyleyim, okurken. Uzun cümleler kurarak bir kitabın anısına hakaret ediyor olma düşüncesi hâlâ üzerimde yepisyeni.










2 yorum:

buraneros dedi ki...

Çoook lezzetliydi. Okurken kendimle gurur duydum.

Bu kızda iş var demiştim de ilk yazını okuduğumda:)

Oklap Kütüphanesi dedi ki...

Yazınızı şimdi okudum ve bu kitap böyle, tıpkı kendisi gibi içten anlatılmalıydı diye geçirdim içimden. Bazı kitaplar öyle bir yakalıyor ki okuru bazen, sonucunda böyle kişisel dışavurumlar çıkıyor ortaya.