15 Haziran 2012 Cuma

Olmamış Zaman Varsayımları: Safa

Dört bir yandan kitaplarını topluyorum. Henüz bir kitaplığım bile yokken seni gördüğüm yerden alıp kutulara, kutulara ve yine kutulara sıkıştırıyorum. Belki de hep orada kalmalısın, gün yüzüne çıkmak seni alışıldık kılar.

Hasta bir çocukluk geçirmişsin, öyle işittim. Bu yüzden mi sen hastalıkları anlatırken ben durup durup göğe bakıyorum?

Yalnızlığın hüküm sürdüğü bu dünyada, giydikçe giyiniyoruz elden düşme yakınlıkları. Ve sen ve başkaları da göçüp gitmişsiniz. Toprağın binlerce katman altında, sana yazdığımı bilmeden, öylece... Biraz daha kalsanız tanır mıydım seni yine? Ya da ben o zaman doğmuş olsaydım, adını duyar mıydım? Alır mıydım her gün yazdığın gazetelerden? Ucuna yapıştırıcı bulaşmış eski bir makasla keser miydim gazetenin senli kısmını? Duvarıma bile asardım belki, bir bant bulurdum, zor değil ya! Sonra, ihtimal ya düşerdi o kağıt -eskirdi bant- inatla yerine bastırırdım. Ne yazık, bunlar geçmiş zaman bile değil. Olmamış ve olmayacak zaman.

Söyleyin nedir ki hüzün ölümden başka?




"Bazan insan yok olduğu zaman mı var olur?"
Yalnızız


* Yıllar evvel tam da bugün, ruhu şâd olsun.



1 yorum: