9 Şubat 2013 Cumartesi

Giz

Yarın hiç gelmeyecekmiş gibi olur cumartesi öğleden sonraları. Pazarın gelmesi ya da pazartesinin boğuculuğuya alakasız bir şekilde rahat - rahatsız bir konum. Hava kararır, ışık yakılmaz, perde çekilmez. Gün ışığından ayrılan kırılgan bir mavi dolar odaya, karşıdaki aynada yüzün yarısı görülür, hafif bir şarkı çalar. Tuhaf hissettiğim gündür bu. Kendim gibi olmadığım gün -demeye de dilim varmadı. En kendim olduğum gün belki. Saçma bir hal; dağınık saçlar, umursamaz - özgür bir ruh, her an her şeyi yapabilecek bir delilik. Bu ben miyim? Toplumun -ne derler?-inden sıyrılmış halim bu olabilir mi? Peki ya naif, kırılgan kişisi ömrümün? Gitti, şu an yok. Peki bu beni üzüyor mu, evet, ama umursamıyorum. Çünkü şu an böyleyim. Bu kişi o hale özlem duyacak biri hiç değil. Bir deli bile değil. Caz müzik gibi. Bildin mi?

Bunu ilk defa yazıyorum sanırım. Kendi devrimlerimden biri, haydi kutlayalım. İnsan kendinden iğreniyor böyle zamanlarda. Bu da sensin işte, içindeki kişilerden en kötüsü. Toplum sevmez bunu. Git giyin. Haydi kostümler, gelin!

Çok gizemli yazılar yazasım var. Kelime oyunları konusunda bir kurs açarsanız, bir davetiye beklerim.

Saygılar.

Saygı da ne?


Hiç yorum yok: