26 Ekim 2008 Pazar

Bir Güzel Gezi

25 ekim pazar
saat:22.36

Hadi beraber bir yolculuk yapalım…
Benim üzerimde bir tatlı yorgunluk var,onu size de bulaştırayım…
Mekan Ankara’dan yaklaşık 90 km uzaklıkta olan “Beypazarı”

Hikayeyi başa saralım,tutalım hikayenin bir ucundan,bir ucunu harfler alıp götürsün…
Günlerden Cuma…
Ankara’yı bana en manidar hale getiren arkadaşlarımdan biri “Şerife”,ısrarla okulun ekonomi topluluğunun düzenliyor olduğu geziye gidelim dedi.ekonomik durumumun baya kötü olmasından kaynaklanan sebeplerden dolayı “şuraya gidelim buraya gidelim” tekliflerini red ettiğim bir sıraydı aslında.ama kendi çapımda kandırıkçı cümleleri kurmuştum bile:

*vizelerden önce değişiklik olurdu
*beypazarına gitmemiştim
*şerifeyi kıramazdım
*29 ekim nedeniyle tüm sınıf haftaya evine gidiyordu, koskoca bir sıkıcı hafta beni bekliyordu
*param biterse ablama başvururdum
*içim gidiyordu

Efenim bu kadar bahaneye kim dayanırdı ki…
Kayıt olduk vs.
Gezi hemen diğer gündü zaten.eski dönemlerdeki gibi (bknz:lise,ortaokul gezileri) heyecan,ah ne giyeyim bilmem ne de yoktu.ben gezi kısmına geleyim hemen
Gezi otobüse binmekle başlamıştı zaten.
Ben yolculukları çok severim, gezilerdeki yolculuk kısmı da en zevkli kısımlardan biridir bana sorarsanız…her ne kadar otobüste tanıdığım kişi sayısı 3’ü geçmese de eğlenceliydi yolculuk kısmı.oyun havaları,hareketli parçalar çaldı mı her gezideki gibi?evet.oynadım mı?hayır.ama çevrenin eğlenmesi,benim sadece el çırpmam dahi beni eğlendirmişti.sıcak ortamda ısınmayan nesne olur mu?olmaz.öyle işte…

Bir buçuk saatlik bir yolculuktan sonra Beypazarı sınırları içerisine girmiş bulunmaktaydık.
İlk uğrayacağımız yer Hıdırlık Tepesi idi. tüm beypazarını ayaklar altına alan harika bir manzaraya sahip tepede durup o huzur dolu tabloya dalmıştık bir süre sonra.(bilmeyenler için Beypazarı evleriyle ünlüdür).tepeden o güzelim yapılara baktık.
şerifeyle kendimize ev seçtik,şu ev benim şu ev senin olsun diyebelki bir gün yine yolumuz düşer de seçtiğimiz evleri yakından izleme fırsatımız olur diye de söyleştik…
tepenin ortasında küçük bir yapı vardı,camları kırılmış,kullanılmayan,tozlu bir şirin yer.düzenlense ne güzel olurdu diye bir güzel de hayal kurduk,şerifeyle benim küçük cafemiz olacaktı…adı…

sonra biz tepeye doyamadan (“oyunun en güzel yerinde zil çalınca üzülürdük ya…” hesabı) oradan ayrılacağımız söylendi…Beypazarı halkevi,alaaddin sokak ve birkaç tarihi Beypazarı evini gördük.belli bir süre toplu dolaştıktan sonra çarşı içi için bize belli bir dolaşma süresi verdiler.şirin dükkanları,takıcıları,Beypazarı kurusu satan küçük fırınları es geçiyorum,bildiğiniz turistik mekan çarşıları gibi renkli,cıvıltılı idi…bizim yüzümüzde hiç kaybolmayan bir gülümseme,arada doruk yaşantıdan kaynaklanan heyecan dolu iç çekişler…
dolaşırken benim tepedeyken seçtiğim evin yakınlarında olan bir evi gördük ve hemen koşar adım merakla ilerledik,birkaç dk sonra “benim olsun” dediğim evin tam karşısında duruyordum.çocuklar gibi şen olduk desem “çocuk musun?” mu dersiniz?ama öyleydim,öyleydik…zıplama ve küçük çığlıklar fırlattık etrafa:)bu sesler fazlaca olmuş olmalı ki iki katlı evin her katında birer kişi peyda oldu,tabi beraberinde ağzımızdan açıklama yapan cümleler döküldü:)sonra “evim”in önünde fotograf falan çekindim…
”kim bilir belki bir gün gerçekten benim evim olur” diye geçiriyordum içimden o sokaktan ayrılırken…
kim bilir?
O sokağın sonunda değişik ama pek eski bir otomobil gördük sonra,her şeye “o benim olsun” diyen ikili vardı ya onlar yine “o bizim olsun” diye bir cümle bıraktılar atmosfere…

Sonra “yaşayan müze”ye gitmek üzere yol kenarına konmuş tabelaları izledik,tam geldiğimiz anda çok sevdiğim bir arkadaşımla karşılaştım
Neydi bugün?
Doğum günüm falan mı?
Sürprizler, mutluluklar gırla!
Tabi ben yine şaşkın ben yine heyecanlı ben yine deli ben yine mutlu mu mutlu:)
Yaşayan müzeyi hiç anlatmayayım gidin kendiniz görün;)
Eski bir evi yaşatmışlar ,benim sözcüklerimin kifayetsiz kaldığı o nokta var ya işte tam orada…

Yaşayan müzeden çıkarken ne çok sürprizle karşılaştığımızı söyleyip yine gülüşüyorduk ki şerife’nin seçtiği evi gördük.o evi görme ihtimalimiz pek uzaktı ; çünkü şehrin yukarı taraflarında kalıyormuş gibi görünüyordu tepeden,sanki tepenin ucundaymış gibi…ama gördük işte:)
bizim ruh halimizi anlatmayayım ben denden koyun gitsin:)

İlerleyen dönemlerde gümüşçüler çarşısı,maden suyu işletmeleri gibi yerleri gördük…
Gezi bitmişti,en azından bizim elimize verilen program şablonu öyle söylüyorduotobüsümüze bindiğimiz anda “bizim olsun”dediğimiz otomobil geçti yoldan.yorum yok birbirimize anlamlı bakışlar fırlatıp güldük biz yine…
Neyse belirli bir süre sonra otobüs dağlık bir alanda durdu.
Orada bir süre kalındı,ateş yakıldı,şarkılar söylendi…

Tatlı gezinin son otobüs yolculuğuna başta yine oyun havaları ve oynama potansiyeli olan insanlar ev sahipliği yapıyordu.belli bir süre sonra oyun havalarının yerini slov diye adlandırılan tür,oynayanların yeriniyse oturan, yer yer hüzünlenen insanlar aldı.

Ve bitti o güzel gün…
Üzerimde yorgunluk var…
Tatlı bir yorgunluk…
Mutlu bir yorgunluk…
Hayatıma bir “iyi ki yapmışım” daha ekledim…
Sanki bugün benim mutlu olmam isteniyordu…
Ve mutluyum:)
Bir “şükür dolu cümle” bıraktım atmosfere,o ulaşacağı yeri bilir…
Kalın sağlıcakla…

not:pek yakında nacizane fotografları ekleyeceğim;)

2 yorum:

Selin dedi ki...

2 gündür neredeyse bütün bloglarda nefret dolu yazılar var. (bnmki de dahil) keyifli bir yazı okumak pek hoş oldu doğrusu :)
bekliyoruz fotoğrafları ;)

a. dedi ki...

ben de pek keyifli oturmuştum pc başına,böyle bir manzarayla karşılaşınca ne yalan söyleyeyim sinirim bozuldu ama yazıya etki edemediler;)çünkü kendilerini birgün önce yazmıştım:))
saol,fotografları koymayı ben de bekliyorum ama şu an pek olası değil:/