24 Ocak 2009 Cumartesi

Bir kayboluşun öyküsü



Rüzgarlı bir hava vardı dışarda.
Toz ve toprağın bir bütün halinde hareket ettiği sokaklardan geçti.
Sokaklar...
Sokakları severdi...
Kendisine ait olmayan sokakları severdi...
İçinden bir parça taşımayan yolları severdi...
Yabancılaştığı yerleri...
Boş binalar ortasında dolaşıp boş hayaller kurardı.
Kendini arayamazdı orada, çünkü yoktu, olmamıştı hiç.
Başkasına ait olanları benimseyemezdi ki, benimsememeliydi...

Sokak son buldu birkaç adım sonra.
Bir başka sokağa geçmeye yeltendi...
Duraksadı, bilmediği bir yerde, anımsamadığı bir dönemeçteydi işte.
"Amaan" dedi, döndü bir yere...
Bu kez başka bir sokak...
Bir başka bilinmezlik.
Yürüdü, başka ne yapabilirdi ki?
O sokak da son bulunca bir caddede buldu kendini...
Artan insan sayısını önemsemedi...
Tanımıyordu ki...
Kendini önemsemeyeni o niye önemsesindi?
Kalabalıktan arda kalanlara çarpa çarpa yol aldı, biri "ne getirdin oradan?" dese, "yol getirdim" diyecekti...
İzledim onu, fark etmedi.
Dalgındı...
Umursamadığı, umursanmadığı ama yine de sevdiği mekanda yürüdü, yürüdü...
Bitmez bu yollar dercesine, cadde boyu her adımda kendinden bir şey bırakarak kayboldu...
Bir yanı kaybolurken, bir yanını orada bırakıyordu...
Bilmedi.
Bilmesin.

2 yorum:

buraneros dedi ki...

sokaklar(ın)ı çok seven biri olarak yazını çok sevdim ,fotoğrafta enfesti:))teşekkürler:))

a. dedi ki...

ben teşekkür ederim sevgili buraneros:))