29 Aralık 2009 Salı

Yılbaşı Tozu



Şimdi de oluyor ya, eskiden daha çok olurdu TV'de yılbaşı programları. Ben okula gitmeden evvel yılbaşı demek, TV'de sevdiğin sanatçıların konuk olduğu programları izlemek demekti. 31 aralık gelmeden evvel, tüm yılbaşı reklamları izlenir "hıh bu yılbaşında atv'deyiz, star'dayız" denirdi. Babam bazı yılbaşlarında kestane alır, yeşil kuzineli sobada annem onları pişirir biz çocuklar da afiyetle yerdik.

Aradan birkaç yıl geçince yılbaşına özel kartpostallar çıktı meydana. O zamanlar yine okullu olmamıştım, ablam okuldan sonra bu kartpostallardan getirir, onların ardına renkli kalemlerle "mutlu yıllar" yazar(okumayı öğrenmiş idim), arkadaşlarına hediye ederdi. Öyle güzeldi ki o kartlar... Böyle; kar manzaralı, bir yanda geyikler, bir yanda içi sıcacık görünen şirin evler...Hem de simliydi dışı, pırıl pırıl parlar, çocuk halim ona bakmaya doyamaz, öyle bir yerin hayalini kurardı. Hem o çocuğun düşüncesine göre yılbaşı yalnız oralara geliyordu...

Sonra okullu olduk, sınıfları doldurduk ne hikmetse. Bize bir şarkı öğrettiler o vakit:

Eski yıl sona erdi
Yepyeni bir yıl geldi
Bu yıl olsun mutlu bir yıl
Bu yıl olsun heeey hey

Yeni yıl yeni yıl yeni yıl yeni yıl
Sizlere kutlu olsun
Yeni yıl yeni yıl yeni yıl yeni yıl
Bizlere kutlu olsun...

Hala aklımda olmasına şaşmamalı, öyle heyecanla söylerdik ki bunu...

Birkaç yıl geçince, o, ablamda gördüğüm kartpostallardan alıp bir başka yere göndermemizi istemişti öğretmenimiz. Bu ödev verilir verilmez, o zamanların güzide kırtasiyesi "alfabe" ye gitmiş, heyecanla kartlar arasından birkaç tanesini hemen satın almıştım. Muhtemelen o öğlen çeyrek tostumu yememiştim, yoksa ne gezer para? Çocuk n'apsın parayı?

Ortaokula geçince yılbaşının kod adı "çekiliş" olmuştu. İsimler bir kağıda yazılıp katlanır, bir torbaya atılıp sırayla çekilirdi. Öğretmen "kimse kime aldığını söylemesin" diye iyice tembihlese de o vakte kadar kimin kime alacağı neredeyse herkesçe bilinir hale gelir, ağızlarda bakla ıslanmazdı. Öğretmen de çekişile katılmışsa hele, yalnızca onun kime aldığı bir muamma olur, dilden dile "of keşke bana alıyor olsaydı" diye içler geçirilirdi...

Lisede çekiliş halen devam etmekle birlikte, artık önemli olan, yılbaşında hediyeleşmek değil de yılbaşında kimin daha çok parası var onu göstermek olmuştu. Herkes heyecanla beklemektense "ben şu kadar para saydım, ya o şu kadarcık para sayarsa" düşünceleri arasında kaybolur, küçük şeylerle mutlu olmak artık imkansızmışçasına, gerçek, insanların yüzüne nüfuz eder, hevesler yavaştan yol alırdı. Ama yine de içimde yok muydu hiç heyecan? Vardı...Hediye seçerken tuhaf bir his gelir, yılbaşına özel düzenlenmiş küçük dükkanlara girmek dünyanın en güzel şeyiymiş gibi bir düşünce otururdu yanıbaşıma...Hem yurtta kendi odamızda da küçük bir eğlence düzenler, o gün cebimizde ne kadar para varsa abur cubura yatırır, radyoyu açıp sohbete dalardık...

Ve sonra lise de bitti... Üniversite olunca mevz-u bahis, yılbaşı demek bar-cafe, her neyse, orada içip eğlenmek, yahut içmeyip eğlenmek demek olmuş, eskiden ne varsa şirin olan, hepsi kaybolmuştu. Ne ailece izlenen programlar vardı ne söylenecek bir yılbaşı şarkısı ne yollanacak bir simli kartpostal ne çekilişler ne de minik yurt eğlenceleri... Belki olabilirdi ama olur muydu öyle o zamandaki gibi? Bilmiyorum ki... Belki yaşanacak ne varsa yaşadık ve bitirdik, hepsi bu.

Yılbaşı kutlanmalı mı kutlanmamalı mı klişesine hiç girmek istemiyorum. Yani neden takılırız ki böyle ayrıntılara? Önemli olan senin hangi güne hangi anlamı yüklediğin değil midir? Bir güne sığdırılmış bir tatlı heyecan değil midir? Biz, o filmlerde gördüğümüz New York sokaklarına asla sahip olamayacağız ve olsak da o sokaklar asla bizim sokaklarımız olmayacaksa ne gerek var konuşmaya? Neyse, ben şeyden bahsediyordum...Şeyden:

Tılsım!

Nereye saklandı o yılbaşı tılsımı? Vallahi birkaç yıldır bulamıyorum...

9 yorum:

gausss dedi ki...

yurtta kalsaydın bunlar olmazdı :Ç

a. dedi ki...

Bunu da buraya bağladın di mi?
Duramadın di mi?

kapalııı dedi ki...

tılsım içinde içimde içimizde aslında,,,zamanda değil suç, suç yok ki ortada,,,değişikliği seviyor insan, sorsan nefret eder aslında;]
tılsım yüreğine üfleyebildiğin kadar uzaktaysa üfle de hisset o anda ;))

beenmaya dedi ki...

büyüyoruz da içimizdeki çocuk da büyüyor işte buna dur demeli belki...

Evren dedi ki...

belki de tılsım içinde bir yere gizlenmiştir ve dilerim bulursun 2010'da... hem belki de yüreğinin ta kendisidir tılsım, hem neden olmasın ki... :) sevgiler...

buraneros dedi ki...

Bence de; sen tılsımın farkındasın o da senin... Mutlu yıllar:))

mgntwmn dedi ki...

o pullu kartpostalları çok severim. saklarım da hala... çocukluğumun hayal alemine açılan kapılardan biriydi onlar. Tılsıma gelince, istesek yaratırız tılsımları. Artık istemiyoruz. Başka şeyler var ilgilenilecek. Ya da bizi mutlu edecek. Herşey zamanında güzel. Zamana direnmemek lazım.ama illa ki kartpostal dersen, yaz adresini bak blogundan kaç tane kart gelir pullusundan:P

Adsız dedi ki...

Your blog keeps getting better and better! Your older articles are not as good as newer ones you have a lot more creativity and originality now keep it up!

a. dedi ki...

"Thank you, you're very kind, but where is my beautiful language? Why re you telling that in English?"