26 Haziran 2010 Cumartesi

Çağrışım Oyunu (m.i.m)

Biz bazen arkadaşlarla çağrışım oyunu oynarız. Bunun adını da ben öyle koydum tabii, bilmem öyle bir oyun var mı. Bizim oyunda biri ortaya bir kelime atar, ondan sonraki kişi o kelimenin kendisine çağrıştırdığı her ne ise onu söyler, ondan sonraki o "her ne ise" diye tanımladığım şeyin çağrışımını söyler derken ortaya komik şeyler çıkar, güler eğelenir, yerlerimize otururuz.

Bu mim de birazcık bizim oyuna benziyor. Mimi gönderen Yusufnâme blogunun sahibi Y.B.

Mim yazısı da tam olarak şurda.


Aşağıdaki kelimelerin yanına aklıma ilk gelenleri yazacakmışım. Pekala, yazalım:

Felsefem: İstediğin şey için elinden geleni yap, olmuyorsa "hayırlısı olsun" de...

Hayat: Uzun ince bir yolda gece gündüz yürümek.

Çocukluk: Masal gibi hatırlanınca gülümsenen ama geriye dönüşün masallardaki gibi imkansız olduğu dönem.

Güneş: An itibariyle kendisinden hoşlanmadığım ama akşam üstleri batışını sevdiğim, kışın özlediğim, resimlerde sarıyla özdeşleşen şey. Ney?

Gözler: "Kalbin aynasıdır" denmesinden sonra şarkılarda görmekten haz etmediğim görme duyusunun başlıca sebebi.

Yıldızlar:Bir Feridun Düzağaç şarkısı.

Güzellik: Gelip geçici olduğuna inanmadığım, bazı canlı ve cansız varlıklara fazlasıyla verilmiş olan, zaman zaman kıskandığım özellik. Ruh güzelliği de kıskanılır bence.

Sevgi: İnsanı insan yapan başlıca unsur.

Aşk: Sevgiden daha güçlü olduğu iddia ediledursun, içine bir parça "tutku" düşmüş, bilimsel olarak en fazla altı ay sürdüğü söylenilen ama benim inanmamakta inat ettiğim duygular bütünü. Tuhaftır.

Müzik: Aşk gibi bir şeydir. Duyguları görmeye yarayan gözlük olarak da nitelendirilebilir.

Dost: Bir kitabevi adı. Bir de "bi dost" var ki akıllara zarar. Dost iyidir ama.

Para: Varlığı ve yokluğunun iyi bir şey olmadığı, madeni ve kağıt cinsleri mevcut bir nesne.

Zaman: Göreceli bir kavram. Zaman bence dünyadaki en tuhaf şeylerden de biri. Ucu bucağı yok ama elle tutulacak kadar içimizde, burnumuzun dibinde.

Kadınlar: "Alışveriş manyağı, duygu yumağı, ağlak, nazlı, aklı başka yerlerde" diye kafamda kodlanmış, sonradan bana "Öyle miyiz be!" dedirten varlıklar. Bir de medyada kadın rolü gibi bir olgu var ki o konuya hiç girmeyelim bence.

Savaş: Bu kelimenin varlığından bile rahatsızken neden en çok kullanılan kelime olduğuna anlam veremediğim, "vicdan" kelimsiyle çok ayrı düşmüş beş harli bir sözcük.

Ağlamak: Ağ koymak oraya buraya.

Deniz: Fotoğraflarda, öykülerde, romanlarda... her şekilde görmekten hoşlandığım dünyayı güzel yapan başlıca unsurlardan.

Ayna: Her an her yerde karşıma çıkan, bloguma ismini vermesiyle yakama yapışan, yine de çocukluğumu ve bir dönemimi güzel kılan, şu an sevmediğim pop grubu. (rock??)

Hayal: Uzun zamandır kurmadığım için rüyalarıma saklanan yaramaz, pembe yanaklı, tatlı çocuk.

Mim gitsin gitsin kime gitsin?

Kimseye gitmesin, güme gitsin.

11 yorum:

Selin dedi ki...

Malum kelimeye geldiğimde güldüm, itiraf ediyorum :)

a. dedi ki...

Artık "ayna" kelimesinu bu grup aldı götürdü yaf:D Başka çağrışım yok:D

buraneros dedi ki...

Hepsi hoştu... ama burası en hoştu:" Mim gitsin gitsin kime gitsin? Kimseye gitmesin, güme gitsin"

Allah seni de güldürsün... hep

ne diim:))

Ohannes dedi ki...

değişik bir oyun.sözcüklerin akılda çağrıştırdıkları imgelere dayanıyor herhalde.mimleştiremediklerimizdenmisiniz

Sazan dedi ki...

Ben gellddiiimmmmm :)

a. dedi ki...

@buraneros
:)) Hep, hepimiz gülelim o halde...

a. dedi ki...

@Ohannes
Evet aynen öyle. Mesela biri okul diyor, diğeri Ayşe diyor (kimbilir hangi Ayşe), diğerinin annesinin adı Ayşe'dir, aklına annesi geliyor, kelime "anne" oluyor. Hoş:))

a. dedi ki...

@Sıradan bir Sazan
Hoş geldiiiiiiin:))

salim efendi dedi ki...

hoş olmuş :)

a. dedi ki...

Sağolasın:)

Syntinen dedi ki...

"Ağlamak" epic win olmuş :D:D