Blogtaki online sayısının birden fazla olduğu zamanlar oturup onların hakkında fikir yürütüyorum. Mesela bazen en olmadık zamanda - son yazıyı yazışımın üstünden bir hafta geçmişken - birkaç kişiyle aynı anda orada oluyoruz. İnternet tuhaf bir şey. Biliyorum orada ama başka hiçbir şey de bilmiyorum, işte bu yüzden tuhaf. Kim mesela o, neden burada, okuyor mu? Ve en önemlisi de anlıyor mu? Bir başka ülkeden biri olsa bile bunu düşünüyorum. O okuyanın kim olduğunu merak ediyorum.
Normalde insanlar kendilerini bu kadar çok anlatmazlar karşı tarafa. Anlatsalar da bu kadar sabırla dinleyen bir kitle bulamazlar galiba. Terapist gibi blog okuyanlar ve bu yüzden de ilginçler sanırım. İşin en ilginç tarafı da bunun tamamen isteyerek yapılıyor oluşu. Mesela sen, şu an üçüncü paragrafın dördüncü satırındasın ve bu tamamen senin isteğin dahilinde gerçekleşiyor. Sence de bu işte bir fevkaladelik yok mu?
Bir yerlerde belki dilimi bile bilmeyen bir yerde biri var biliyorum. Bunları, şu blog saçmalığını, saçma olmayan şeyleri de biliyor. Ben anlatmadan anlıyor. Var öyle biri. Anlıyor beni. Hiç yanlış anlamıyor. Yormuyor sözcüklerimi. Edebiyata gerek kalmıyor, anlıyor derinliğini. Ruh ikizi değil o, ruh ikizinin anlayabileceğinden emin değilim. Anlamak daha farklı bir şey. Anlamak her şey aslında. Anlıyor musun sorusunu sormamak o. Anlayınca sen ile ben birbirine karışıyordur muhakkak. Ve ben gerçek duyguların o zaman ortaya çıktığını düşünüyorum. Anlayamadığın birini sevemezsin gibi geliyor. Gerçek bir arkadaşlık çok iyi anlamaktan geçiyor gibi... Ve gerçek aşk, o tamamen bu konunun mahsulü. Yalnız bu o kadar da basit bir mevzu değil. Kimse o aşkı bulacak, o arkadaşlığa sahip olacak kadar şanslı değil.
Saat 03.57.
Muhtemelen şarkının on ikinci çalışı.
Anlayan kişi diyorudum ya, onu düşünmek beni rahatlatıyor. Dünyanın bir ucunda olması ve muhtemelen hiç tanışamayacağımız gerçeğinin incitişi kadar... O nedenledir ki kendimi çok nadiren yalnız hissediyorum. Hayalperest diyebilirsin bana. İşte bana bunu dediğin an beni anlamamış olduğun anla aynı "koordinatlar"da yer alır. Öyle biri mutlaka varsa, yoktur diyemiyorsan bu neden hayal olsundur ki?
Şarkının yeniden başlayıp başlamadığını dahi bilmediğim bir zaman bu. Yazarken hep böyle olmam da garip. Bu yazı fazla "tuhaf" ve "garip" kelimelerini içerdi, peki buna ne diyeceksin?
Elimde olsa bu yazının üstüne başka bir şey yazmayıp beklerdim. Belki o bunu okuyup "burdayım" derdi. Öyle demese bile hoşuma gidecek bir şey söylerdi işte, çünkü "burdayım" benim için o kadar da güzel bir giriş değil. Ne diyordum, beklemek evet, bekleyemem ki. O çıkana kadar anlatmam gerekir muhakkak ve ben de anlatıveririm.
Eğer gelseydi ve okusaydı bu yazıyı, tam şu an 04.09'da, şarkının muhtemelen on altıncı çalışında sorsaydım ona bu yazının başlığını, ne derdi bilir misiniz?
Ya da gerçekleşmiş olsaydı, şöyle düzeltirdim bu cümleyi:
- Ne dese beğenirsiniz!
- Umut!
* şarkı
11 yorum:
Çizginin öbür tarafında da her zaman biri vardır.
Ruhu dinlendiren bir müzik gibiydi yazınız.
Mutlu haftalar.
(:
@ Kar Pastası
Teşekkürler:)Size de mutlu haftalar...
@Finduilas
:)
çok güzel bir yazı olmuş gerçekten etkileyici!
Teşekkür ederim:)
Çok beğendim :)
bugünde buraya takılıp kaldım:D
:)
Bu iyi bir şey olsa gerek :))
herhalde iyi bişey:D
:))
Anlıyor mu?
Asıl mesele bu.
Yorum Gönder