8 Mart 2011 Salı

Ah Mikro, Benimle Gel, İzmir'e Gidelim


Dün, karlı öğleden sonrası. Ümitköy'deyiz. Üç kişi. İki Hilal bir ben. Hilal'lerin ortasına geçip dilek tutmaktayım. Yalan. Duraktayız. Bizden başka bekleyen birileri daha var. Otobüs gelinceye kadar dikkatimi çekmiyorlar. Staj sonrası, biz kritik etmekteyiz; okulu, öğretmenleri, öğrencileri, bizi içeri almayan güvenlik görevlisini. Otobüs geliyor, üşümüşüz. Kar güzel ama üşümeye engel değil. Otobüse yöneliyoruz, bizden evvel davranan yaşlı bir çift otobüse adımlarını attılar bile. Sonra geri döndüler; meğer otobüs Kızılay istikametine gitmiyormuş, gidiş son durağaymış.

Döndük durağa tekrar. Yaşlı adam bize dönüp "son durak"la ilgili bir şey söyledi ve gülmeye başladı. Eşi olduğunu düşündüğüm tatlı bayan da bize yarı mahçup bir bakışla gülümsedi ve espri işte, dedi. Sonra biz de sanki espriyi duymuş ve komik bulmuş gibi güldük. En azından ben duymamıştım. O anda, bir yandan gülüyor bir yandan da son durakla ilgili olabilecek esprileri tasarlıyordum kafamda. En son "Mezarlığa mı gidiyor? Ehe ehe ehe" hayalimde karar kıldım ve gülüşlerime bir anlam yükledim.

Yaşlı çift aynı zamanda tatlı da bir çiftti. Bu espri başlangıcı yavaştan bir muhabbetin kapısını aralamış ve bizi sıcak bir odaya buyur etmişti. Okul, Ankara, öğretmenlik, memleket... derken o bekleyiş, zamanı göreceli hale getiren bir unsur oluvermişti. Konuşurken gözleri parlayan iki insan hayal edin lütfen. Birbirlerine bakıp "Biz oraya geçen yaz mı gitmiştik? Şunun şurasındaki balıkçıda oturmuştuk. Ne güzeldi..." gibi cümlelerle doldurun yüzdeki diğer ayrıntıları. Mimikleri görebilirsiniz. "Biz" deyip, hafifçe yanındaki bakan, gülümseyen insanlar...

Otobüs gelmek bilmiyordu ama biz durumdan pek de şikayetçi değildik. Hele ki kadın; cümle aralarına "Gençliğinizin değerini bilin" cümlelerini sıkıştırmıyor mu... "Yanakları sıkılası insanlar var" diyor insan içinden, var öyleleri. Bir de enerjisine bakıyorsunuz ki, senden benden cıvıltılı. Sonra "Gençliğinizi yaşayın doyasıya" demeleri... Genç gibisin hala sevgili bayan, haberdar değil misin ki?

"Ben yaşlanınca öyle olmak istiyorum!" cümlesini geç, şimdi bile olasım var. O derece mutlu geçti o durak vakti. Sonra otobüs geldi, onlar kartlı değil diye binmediler ve biz "iyi günler" deyip ayrıldık oradan. Ben aslında onlarla muhabbet ederken kızların en sessiz kalanıydım. Fazlaca gözlem ve fazla hayaller. Bünyeme enjekte ettiğim bir cıvıltıyla uğraşmaktaydım.

Bu sabah da güzel bir kahvaltı ardından, hala yağan kara bakıp bunları düşündüm. Pencereyi açıp, saçlarıma kar doladım. Şarkı söyledim. Bunları düşündüm. Ezginin Günlüğü çalmaya başlamıştı bile kafamda. Aklımda ne bu olanlarla ilgili bir şarkıları vardı ne de kar temalı bir şey. Hepi topu bir albümlerini bilirdim zaten. Odaya geldim. Yamuk perdeyi düzelttim. Bilgisayarı açtım. "Music" adlı dosyaya tıkladım. Şimdi yazarken bunu Türkçe yazmamış olmamdan utandım. Ezginin Günlüğü yazan dosyayı açtım ve aklımda dolanan şarkıyı dinlemeye koyuldum. Bir yandan da eşlik ediyordum tabii. Tek bir farkla; ben "ah mikro" dediği kısmı "ah nekiro" diye söylüyordum...

.





.

3 yorum:

Azura dedi ki...

Nedense gözlerim yaşlandı okurken.

dedi ki...

pek alakasız olacak ama iyi ki doğmuşsun kız!
valla çok insancıl yazıyosun, en çok beyendiğim taraf. (haddim olduğundan değil de, bencileyin demek istedim)
yüreğine sağlık bebişim.
live it up.

a. dedi ki...

çok teşekkürler zö:) mutlu ettin beni :))