30 Mart 2011 Çarşamba

Anlıktı


"Anlık mutluluklar" dedim ben. "Önemi yok" dedim. Yoktu aslında. Anlık olması güzeldi. İçimin saçmalamaları, deli dolu bir modda ne yapacağımı bilememelerim.... Koşup koşup pencereyi açmalarım... Sonra ordan öyle sarkışım... Öyle bir sarkışım vardı ki görseniz, düşebilirdim. Mutlu çığlıklarımı aşağıya sarkıttığımı düşünürdüm o zaman. Öylesi çılgın anlardı işte anlık mutluluklar.

Birkaç rüya kıyısına yerleşmişti o. Gerçekte görmemiştim. Çaktırmadan yapıyor bunları hep, ne muzur şey! Sonra yorganı başıma çekiyorum. Yorganı başıma daha çok çekiyorum. Boğulabilirim. Yaşıyorum. Sağ elimle yatağı yokluyorum, telefonu buluyor, susturuyorum. Alarmı ileri alıyorum ve geçmiş rüyayı tekrar görmek için, yahut yansımalarını kendi belleğimde bilinçli bir şekilde oluşturmak için... Görüyorum rüyayı veya görmüyorum ama şu var ki, bol bol düşünüyorum.

Sabaha pişman olacağım birkaç şey yazıyorum. Okuyor veya okumuyor bilmiyorum. Umursuyorum ama umursamıyorum.

Kız tekrar söylüyor; akşam olmuş, yemek yenmiş, kirli tabaklar masada henüz; "Bu iyi değil" diyor. Perdeye bakıp "Olsun" diyorum, pencereye bakıp "Mutlu oluyorum. O çizgiyi aşıp da mutsuzluğa itmeyeceğim kendimi." diyorum.

"Peki madem" diyor. "Öyle olsun."

Öyle olmuyor.

Tabaklar yıkanalı çok oldu. Pencere tam arkamda, bakmıyorum, bakasım gelmiyor. Umrumda da değil. Gece olmuş, zifiri...

"Baktın" yazıyorum buraya, kız uyuyor, sözlerim gecikmeli, o duymuyor, henüz uykuda; "anlık mutlulukların bitti; mutsuz oluyorsun."




.

Hiç yorum yok: