25 Mart 2012 Pazar

Ben de Bilmiyorum

Zaman geçiyor, işte yelesini takmış şu giden, diyor en küçüğümüz. Pencerelere üşüşüyoruz, evin üç kızı. Biri sarı biri kara biri ak.

Müziği açıyorum kulaklığı çıkarıp. Odaya Eleni doluyor, yüksek seste, bu vakitte, tü tü ayıp ayıp! Herkes uyanacak! Uyansın diyor en küçüğümüz, o, hiç büyümeyen.

Evin en küçüklerinin hep küçük kalmaya mahkum olduğunu henüz bilmiyor onlar. Ben biliyorum ama ser verip sır vermeyen biriyim. Ağzım çok sıkı ve güneşte unutulmuş gibi değil tenim.

Biraz daha kalsa kararacakmış diyor içeriden bir ses. Tenim mi, demiyorum. Beni bilmiyorlar henüz. Henüz bir şey söylemedim. Fırından çok pişmiş kurabiye kokusu yayılıyor.

İnsanın nereye kadar gidebileceğini merak ediyorum. Alsa çantasını çıksa, düşse yollara, parası bitince durur mu? Güzel bir yer bulsa ya da? İnsan ne zaman durur? İçindeki ses susunca mı...

Kurabiyeyi çatalla yiyen insanlardan değillerdi -biliyorum şu an birileri parçalanmaya hazır bir kurabiyeye çatal batırıyor ve onun yanındakiler de (kesin yalnız yemiyordur, yoksa neden kurabiye için çatal kullanır ki insan?) dağılan parçaları takip edip sonra ayıplayan ama yumuşak gözlerle etrafa bakıyorlar. Biliyorum ama söylemeyeceğim kim olduklarını, çünkü ağzım sıkı, demiştim.- tül perdesi olmayan bir pencereden bakıyorlardı. O oda için söylenecek tüm sözcükleri tüketmişlerdi. Bu yüzden dışarıya bakıyor, dışarıdan edindikleri sözcükleri odaya taşımayı düşünüyorlardı. Bir müddet sustular ama sonra en küçükleri dayanamadı, bozdu sessizliği:

- Başlık ne olsun?




.

Hiç yorum yok: