8 Ağustos 2012 Çarşamba

58. Mektup


Büyüyen bir yalnızlık belki benimkisi, sözcükleri sıralamaktan korkuşum da hep bundan. Ben bilmiyorum mesela bir şaire nasıl mektup yazılır. Dilim dönmüyor böyle şeylere; şair coğrafyasına tesadüfen düşmüş bir turist gibiyim. Bilmem hangi dili konuşur, neyi nasıl ifade edersiniz. Lakin az buçuk anlarım söylediklerinizden, bu yüzden sürç-i lisanlarımı lütfen -ama lütfen- bağışlayınız CanımSeverEdip.

Manastırlı Hilmi Bey’e yazdıklarınızı okuyorum kimi geceler. Begonyalar büyütüyorum içimde usulca, balkonları ve yağmuru yeniden seviyorum. Sonra, günlerden ne diye düşünürken takvime bakmadan kapıya, pencereye davranıyorum. Kapım pencerem hep salı, hep. Okurken işte, diyorum mektup dediğin böyle olmalı. Size yeniden ve yeniden ve yeniden yazamıyorum.

Sevgi nasıl anlatılır onu da öğrenemedim bir türlü. Bu yüzden böyle bölük pörçük cümlelerle kapınıza bir kağıt koyup zilinize basıp kaçacak gibiyim. Hal böyleyken hala yazışımın sebebini de anlamışsınızdır. Elbette anlamışsınızdır. Çünkü siz anlarsınız,şimdiye kadar hep böyle oldu.

Ben de bu yüzden,

işte.

Neyse.










Hiç yorum yok: