12 Eylül 2015 Cumartesi

Sanı


Yine bu odada, bu boğucu, karanlık, perdesinden cılız bir gün ışığı sızan odada. Sonra fark ediyorsun, duvarlara bakarken, burada olduğunu, Oda, sanki varlığını sana asırlar sonra  kabul ettirmiş gibi... Affet diyorsun, kafam öyle allak bullak oldu ki; nerede olduğumu hatta hangi zaman diliminde olduğumuzu bile idrak edemedim uzun bir süre. Affet. O öyle demedi oysa. Senin odaya layık bulduğun cümleyi o sana layık bulamadı.

Sesler varmış. Tabak sesi, çocuk sesi, sokak sesi, araba sesi, korna sesi, çığlık sesi. Perdenin arkasında eski bir bina dururmuş, odanın aydınlığını kesen. Kırmızıymış. Sen yorgan altındaymışsın yine. Bir ara çıkmışsın yorgandan, yatakta ters durmuşsun. Yorgan düşmüşmüş üzerinden, çıplak kolların üşürmüş. Tırnağını eline batırmışsın konuşurken, izi kalmış. Acısını yeni duydun. Her şey silinmiş gibi olmuş yeryüzünden, mekan kayıp gitmiş ayağının altından. Bir sen varmışsın bir de o varmış. Sonra hiçbiriniz kalmamışsınız. Bu oda ve bu sesler dışında.

Mekanı küçümserdin, kalıcılığı yüzüne tokat gibi indi işte bugün.
Onun dışında hiçbir şey kalmadı.
Olur sanmıştın.

Olmadı.















Hiç yorum yok: