16 Ağustos 2010 Pazartesi

Once Upon a Time



Mim gelmiş finduilas ve bi dost 'tan. Çocukluğumdan aklımda kalan şeyleri maddeleyerek yazacakmışım. Teşekkürleri gönderip başlayalım maddelemeye o zaman:

Uğur böceği sandığım böcekler: Kırmızıydı bunlar da, tıpkı uğur böcekleri gibi. Siyah minik benekleri de vardı ama uğur böceği gibi yuvarlakımsı, tombul değillerdi. Elips gibiydi azıcık. Ben onları uğur böceklerinin annesi zannederdim. Elimin üstünde yürütüp "uç uç böcecik" derdim. Üflerdim ama uçmazlardı.

Yeşil renkli tenis topu: Babama hep "bana top getir top getir" diye tutturuyordum. Her zaman getirmeyi unutuyordu. Sonra birgün söz verdi, okul dönüşü kesin getirecekti topumu. O gün merdivende oturup yolunu gözlemiştim. Babam uzaktan görününce sevincim tavan yapmıştı. Ama bana doğru yaklaştıkça elinde bir poşet olmadığını gördüm. Elinde hiçbir şey yoktu! Hayal kırıklığına uğradım. Sonra babam "getirdim topunu" dedi. Yalancı dedim. Sonra cebinden yeşil bir tenis topu çıkardı. Gözlerim parlamış olabilir o an! Hayal ettiğim gibi değildi ama farklıydı benim topum. Güzeldi.

Bisiklet: Evin içinde üç tekerlekli bisiklete binilen zamanlar işte... Bizim hol ince uzundu. Yol gibiydi, o nedenle orada bisiklete binmek pek zevkliydi. Ama bazen dış kapı açık olurdu. Hızını alamayan benin yolculuğu; holun bir ucundan başlayıp dışarılara uzanır, merdivenlerden de inerek ters dönmüş bir şekilde bahçede son bulurdu.

Önlük gibi elbise: Okul delisi bir çocukluğa sahip olduğumdan bahsetmiştim sanırım. Okula gideceğim diye ne çok ağlamıştım... Özellikle en yakın arkadaşım Merve okula başlayınca... Neyse efendim, madem gidemiyorum deyip okuma yazma öğrenişimin ardından, sabahları erkenden kalkıp önlüğe benzer elbisemi giymeye başladım. Ablamların kullanmadığı bir eski çantaya babamın okuldan getirdiği defterimi koyup okula gidiyor gibi yapıyordum. Bu beni avutan tek şeydi. Öyleydi.

Mehmet Akif: Benim çocukluk arkadaşım. Ailelerimiz çok sık gelip gidince biz de yakın iki arkadaş oluvermiştik. Yıllardır görmedim kendisini. Ne yapar ne eder bilmem ama hatırlıyor mudur ki oyunlarımızın komikliğini? Krem rengi kapının orada oyun oynayıp, kapıyı renginden dolayı dondurmacı ilan ettiğimizi? Külah farz ettiğimiz ellerimizi kapıya sürtünce dondurma doldurduğumuzu hayal ettiğimizi?

Dama atılan pabuç: Yıllar sonra öğrendim ki bunu yapan tek ben değilmişim ama olsun. Bu da çocukluğumdan bir parçadır nihayetinde. Kardeşim doğunca bana "senin pabucun dama atıldı" demeye başlamışlardı. Artık dayanamayıp dama bakmıştım. Orada mıydı ki pabucum? Yoktu. Görememiştim. Madem söylüyorlar atmalıydım onu oraya. Ve nihayetinde de bunu denemiştim. Sanırım atamamıştım ama olsun. Herkes bana gülmüştü. Komik miydim?

Elmalı doğum günü pastası: Doğum günümde mumları üflemek istemiştim. Annem elmalı pasta yapmış ve üstüne kalın mumlardan dikmişti. Hatırladığım ilk doğum günüm budur. Bir de fotoğrafım vardır ki bununla, dillere destan.

Aliler aliler çingene aliler: İlkokulun ilk günlerindeyiz... Bir oyun öğrendik. Oyunun adı da bu. Şöyle oynanıyor, iki grup var her grubun insanı birbirlerinin ellerini tutmuşlar. Önce bir grup bir şey diyor, sonra diğer grup kendilerine düşen sözleri söyeleyerek birbirlerinin üstüne doğru yürüyorlar:

* Aliler aliler çingene aliler

- Ne istersin ne istersin bizim saraydan

* İçinizde içinizde bir güzellik var

- O güzelin o güzelin adı neymiş
* O güzelin o güzelin adı x miş

- Allarız da pullarız da biz kızımızı/ oğlumuzu vermeyiz

* Al da sizin pul da sizin kız da/ oğlan da bizim.

Ve hangi gruptan kimin adı söylendiyse o grubun insanları el ele tutuşurlar. Diğer gruptan en güçlü kişi koşarak gelir ve seçtiği kişinin oradaki elleri kırmaya çalışır. Kırıp da grubun içinden geçebilirse o kişiyi kendi grubuna dahil eder.

Neyse işte. Bizim sınıfta da Uğur diye bir çocuk var. Kilolu biri, babasının lokantacı olmasına bağlamıştım ben bu tombulluğu. Oyunu oynuyoruz hep birlikte ama oyunda üst sınıflardan da bir sürü kişi var. Ben Uğur'la farklı gruptayım. Onlar her soruşlarında hep benim adımı söylüyorlar. Ve biz her seferinde benim diğer gruba geçmemi engelliyoruz. Ve hep de bu Uğur denen, elleri kırmaya çalışan kişi oluyor. Sinirleniyoruz. Ben oynamak istemiyorum. Tam gidecekken diğer grubun tüm insanları - neredeyse hiçbirini tanımıyordum ve bu bana çok koymuştu- gülerek Uuuğuuur Ayşenuuruuu seviiiyooooooooo! diye bağırmaya başladılar. Koşuyorum arkamdan geliyorlar bağıra çağıra. Çocuk da çok korkunç bir şekilde "benimsiiiin" falan diyor. Çok korkmuştum o gün. Ağlayarak eve gitmiştim. Birinin birini sevmesi çok kötü bir şeydi, öyle düşünmüştüm.

Uslu kangal köpeği: Evin önünde minik bir kulübesi vardı onun. Arada arkadaşlarımla toplaşıp orayı temizlerdik. Çok usluydu. Biz evden gidinçe kapımızın önüne geçer, biz gelince kulübesine dönerdi. Büyüktü ama zararsızdı. Kangal'da oturuyoruz o zamanlar. Korkunç Kangal köpekleri her yerdeler! Özellikle mor çiçeklerin olduğu tarla gibi yerde çok büyükleri var. Onları toplamaya gittik bir gün yine. Tam toplarken bir köpek sürüsü bizi kovalamaya başladı. Ben de koşuyorum ama ablam ve arkadaşları kadar hızlı değil. Neyse, sanırım düşüyorum o ara. Ve üstümde dört tane ayak hissediyorum: Bizim uslu köpek! Delirmiş gibi... Sanırım diğer köpekleri görünce o da canavara dönüşüyor diye düşünüyorum. Üstüme çıkmış bana bakıyor. Isıracak, her şey bitti gözüyle bakıyorum. Ama bizim uslu köpek??? Neyseki bir şey olmuyor, sonra diğer köpeklerle birlikte uzaklaşıyor. Bir süre ondan uzak duruyorum, sonra unutup tekrar kulübesini temizlemeye devam ediyorum.

Daha aklıma geliyor bir şeyler ama yeterince uzun bir yazı oldu sanki...
İşte benim çocukluğum da böyle bir şeydi.

Ve şöyle bir baktım da fena da değilmiş!



8 yorum:

bi dost dedi ki...

önce dama atılan pabuca mı güleyim, bisiklet hikayesine mi..?

StummScream dedi ki...

Hafızan baya iyiymiş =))

CaRtMaNtR dedi ki...

Bu güzel mimi değerlendirmemek olmazdı efendim :D

a. dedi ki...

@ bi dost

her ikisine de gül :P

a. dedi ki...

@stumm scream

aslında pek iyi değildir ama bazı şeyler fena kazınıyor:)

a. dedi ki...

@cartmantr

iyi oldu iyi, yaz sen böyle arada :)

ama mim olmadan da yaz bence...

Finduilas dedi ki...

dama atılan pabuç.. sahi ben de senin gibi düşünmüştüm. (:

Azura dedi ki...

Yaa dama atılan papuç. :D Bak şu Aliler oyununu hatırlattın ben de şööyle bir maziye gidiverdim ve senin anlattığın hikayeye de gülüverdim. Güzeldi bizim oyunlarımız..Yazın da güzel olmuş. Mimi de en kısa zamanda değerlendireceğim.. :D